Kendi Yaralarını İyileştirmek
Ela dün scootera binerken birden dengesini kaybetti ve düştü. Ben de o sırada çok sevdiğim gün batımını kumsalda izlemek için dışları çıkmıştım. Hemen koştum yanına, sert düşmüş sanırım, çok korkmuştu. Dizi yaralanmış, yırtılan çorabının altında sıyrılan ve kanayan yarayı görebiliyordum. “Gel temizleyelim yaranı” dedim. “Mikrop kapmasın”. Ağlamaya başladı. “İstemiyorum çok acıyacak diye gözyaşları içinde dizlerinin üzerine kapandı. Daha önce kolonyayla pansuman yapmıştım, çok yanmıştı canı, belli ki korkuyordu.
“Batikon sürücem” dedim “o canını yakmayacak”. Anlatmaya, açıklama çalıştım ama çocuk aklı işte, inat etti, yaptırmayacak. Korku çok güçlü bir duygudur öyle kolay kolay düşünceye teslim olmaz.
“Sen kendini iyileştirmek ister misin Ela?” diyerek batikonlu pamuğu uzattım. Sustu. Elimdeki pamuğu biraz süzüp, bir kere daha canının acıyıp acımayacağını sordu.
“Bence acımayacak ama pamuk senin elinde olacağı için buna kendin karar verebileceksin, haydi dene”.
Önce tereddütle sonra yavaş yavaş ve şefkatle dokundu sıyrılan dizine.
Sakinleşti, hatta kısa bir süre sonra hafif bir gülümseme belirdi dudaklarının köşesinde.
Kendi yaralarını sarabilen insanların yüzünde görürüm o mağrur gülümsemeyi.
Küçücük yaşında kendi acılarını dindirmeyi öğrenmiş insanların.
Bir başkasının yardımını sevgiyle kabul eden ama gücünü kendi içinden alanların.
Hayat ya çok iyi davranmıştır onlara, ya da çok acımasız. Sevgiden yahut yalnızlıktan öğrenir çocuklar yaralarını sarmayı.
Bitince çorabını giyip ayağa kalktı. Baktım scootera binmeye hazırlanıyor. “Bugün binmesen mi Ela” dedim. “Biraz dinlensen, ya yeniden düşersen?”
“Sorun değilll! Nasıl olsa hemen iyileştiririm!” dedi ve gitti.
Kumsala doğru doğru yürüdüm, güneş çoktan batmıştı. “Sıra seninkilerde” dedim içimden. “Ruhundaki yaraları iyileştirmede.” Yolu biliyorsun.
Önce tereddütle, sonra yavaş yavaş ve şefkatle..