St Tropez Gezi Notları
Avrupa’nın en gözde sahil beldesi St Tropez. Dünyanın dört bir yanından binlerce insan yaz aylarında bu ışıklı, şık ve lüks liman kentine akıyor. Bu kadar turistik olmasına rağmen bir o kadar Fransız! Basit bir balıkçı kasabasından dünya jet sosyetesinin göz bebeğinine dönüşü aslında bir anda olmuyor. 19. yy başlarından itibaren yazar ve ressamlara ilham veren kasaba 1950’lerde Brigitte Bardot’un efsane filmi “Ve Tanrı Kadını Yarattı” filmiyle aslında kendini de baştan yaratıyor.
Daha önce Cote D’Azur olarak anılan Fransız Rivierasının neredeyse tamamını bir kaç kere gezmiştim. Monaco’nun bir kaç kilometre ilerisindeki Menton kasabasından başlayıp Marsilya’ya kadar uzanan sahil şeridi Fransa’nın en keyifli ve zengin kasabalarına ev sahipliği yapar. Birbirlerine olan mesafeler 1-2 saat olduğu için araba yolculuğuyla keşfedilmeye de çok uygundur. O yüzden süreyi biraz uzatıp St Tropez gezinizi Cannes, Monaco, Eze, ve bölgenin başkenti olan Nice’i de ekleyerek daha kapsamlı bir Cote d’Azur tatiline dönüştürebilirisiniz. Tüm bölge ile ilgili yazılarımı sırasıyla paylaşıyor olucam. Şimdilik 3 günlük St Tropez izlenimlerimi aktarayım.
St Tropez diğer riviera şehirleri arasında kesinlikle farklı bir yere sahip. Ne Cannes ne Monaco lüks ve eğlenceyi burada yaşandığı kadar coşkulu sunamaz. O nedenle hedonizmin cenneti olarak da anılması şaşırtıcı değil.
Kış ayları sakin bir kasabaya dönüşen bu tatil beldesi yaz aylarında her anlamda bir dönüşüm yaşıyor. Ben de Haziran sonunda kız kardeşimle beraber çok sevdiğim bir arkadaşımın düğününe katılmak için gittim. Kız kıza ne zamandır çıkmak istediğimiz tatil planını da bu sayede gerçekleştirmiş olduk. Arkadaşımın Eşi Fransız, o nedenle St Tropez’yi Fransızlardan, yani bölge sakinlerinden de dinleme fırsatı elde ettim. Duyduklarımı aktarıyorum!
Buranın en güzel zamanının Eylül ayı olduğunu söylediler. Mayıs deniz tatili yapmak için değil ama gezmek için harika bir dönemmiş. Hava limonata gibi, tam kıvamında oluyormuş. Bu dönemde ara ara yağmur da yağabildiğini söyleyeyim. Haziran, Eylül ayından sonra en çok tavsiye edilen zaman.
Gerçekten de hem deniz tatili yapabiliyorsunuz hem de henüz en yüksek sezona girilmemiş oluyor. Temmuz ve Ağustos ise hem çok sıcak hem de her yer insan. Bir yandan da ünlülerin, zenginlerin akın ettiği, eğlencenin tavan yaptığı, partilerin sabahlara kadar sürdüğü aylar. Hemen yan masanızda dünyaca ünlü bir oyuncuya ya da pop yıldızına rastlayabilirisiniz. Tercih sizin!
En yakın iki havaalanı Marsilya ve Nice’de. Biz Sahil şeridini gezmek istediğimiz için Nice’i tercih ettik. Eğer Marsilya’yı görmediyseniz o tarafların da çok güzel olduğunu söyleyebilirim. Araba kiralayıp kasaba kasaba St Tropez’ye kadar gezerek gittik. Sadece buraya gelecekseniz aktarmalı otobüs ya da tren kullanabilirsiniz. Özel transfer ücretleri Nice'den tek yön 160 euro civarında.
St Tropez’de otopark ücretleri günlük 20-30 euro civarında. Biz çoğunlukla Park de Lices otoparkını kullandık. Konumu da park alanı gayet iyi. Aklınızda bulunsun.
Otellerin çoğunda ise park ücretsiz. Eğer merkezde konaklıyorsanız plaja gitmek dışında arabaya ihtiyacınız olmayacaktır.
Konaklama konusunda seçeneğiniz çok. St. Tropez’de harika oteller var. Çok odalı büyük otel zincirlerinden ziyade daha butik, lüks ve özel hizmet veren küçük oteller çoğunlukta. İsim yapmış bu otellerde kalmak istiyorsanız rezervasyonunuzu çok önceden yaptırın. 1967 yılında açılan ve sayısız ünlüye ev sahipliği yapan ikonik Hotel Byblos, bungalov ve villalarıyla Hotel Sezz, Hint esintileri taşıyan Pan Dei Palais, Hotel de Paris, Kube Hotel ve Grand-Hôtel du Cap-Ferrat Saint Tropez’nin en iyi otellerinden.
Bu otellerde kalmasanız bile restaurant ve barlarında keyifli zaman geçirebilirsiniz. Pan Dei Palais her akşam 7 den sonra otel misafiri olmayan ziyaretçilere kapısını açıyor. Havuz kenarında keyifli bir kalabalık oluyor. Byblos’un barı ise yemek sonrası saatlerde yıllardır süren popülerliğini korumaya devam ediyor. Hotel de Paris’in terasındaki bar ise her saat hareketli.
Saint Tropez’ye yarım saat uzaklıktaki Saint Maxime çok daha hesaplı konaklama seçenekleri sunuyor. Eğer arabanız varsa burada Airbnb’den uygun fiyatlı ev kiralayabilir ya da Hotel De Plage gibi kendi plajı olan otellerden birinde kalabilirisiniz.
St Tropez’de güne güzel bir Fransız kahvaltısıyla başlayın. La Tarte Tropezienne’de kahve eşliğinde meşhur Tropezienne tartın tadına bakın. İki katlı kekin arasına krema konulan tartın frambuazlı çeşidi de mevcut. Hemen önünde Salı ve Cumartesi günleri kurulan Palace des Lices pazarından alışveriş yapın. İster deniz kıyafeti, ister şarküteri ister hediyelik eşya. Çeşit çeşit tezgahta St Tropez fiyatlarının çok altında ürünler bulabilirisiniz. Sabah erken saatlerde açılan pazar öğlen 3’e kadar devam ediyor.
Limanın etrafındaki kafelerin çoğunda öğlene kadar Brunch saati. Omlet, kruvasan ve marmelat kahvaltının favorilerinden. Le Quai, Le Cafe ve makaronlarıyla ünlü Le Duree’ye göz atabilirisniz. Dior’un Des Lices’deki mağazasının hemen önündeki bahçesi gün boyu keyifli bir ortam sunuyor. Öğlen 11’e kadar süren kahvaltısı için mutlaka rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.
Akşam üzeri St Tropez’de aperitif saati. Kıpkırmızı dekoruyla Senequier limandaki hareketliliği izlemek için en doğru adres. Kırmızı sandalyelere kurulup Fransa’ya ve özellikle bu bölgeye özgü buzlu Rose şarap ve rakıyı andıran anasonlu içki Pastis’i deneyebilirsiniz. Yanında French Fries ve ikram olarak verilen soslu yeşil zeytin neredeyse her masada göreceğiniz atıştırmalıklardan. Rezervasyon gerekmiyor, bir kahve bile içseniz kesinlikle iyi hizmet alacağınız ikonik bir mekan Senequier. Hotel Sube’nin limana bakan minik balkonu ise gün batımını izlemek için benim favori mekanım oldu. Brasserie des Arts, Le Sporting, Bar Le Gorille, Bar du Port öğle yemeği için diğer güzel mekanlardan birkaçı.
Senequier’in hemen arkasında kurulan balık pazarının çıkışında deniz ürünleri ve mezelerini tadabileceğiniz şirin ve salaş bir cafe var. Hızlı ve lezzetli bir atıştırmalık için ideal. Katolik kilisesinin hemen önündeki sokakta ise İtalyan pizzalarıyla ünlü Pizzeria Bruno var. Bu sokaktaki restaurantlarda İtalyan sokak şarkıcılarının müzikleri eşliğinde daha uygun fiyata yemek yiyebilirisiniz.
Marcel et Cavazza’nın birbirinden lezzetli Fransız tatlılarının tadına bakın. Buradaki Tart Tropezienne’nin orjinalinden bile daha iyi olduğunu düşünen çok kişi olduğunu söyleyebilirim.
Limandaki Barbarac cafe’nin çeşit çeşit dondurmalarından seçim yapmakta zorlanacaksınız.
Akşam yemeğinde ilk tercihiniz deniz ürünleri olsun. Midye, bölgeye özgü küçük balıklar, ıstakoz ve diğer tüm deniz kabuklulularını taze taze yiyebileceğiniz en iyi yerlerden biri St Tropez. Fransız mutfağı ve İtalyan mutfağı da çok fazla seçenekle karşınıza çıkıyor. Rue de la Citadelle gün batımından sonra bölgenin en kalabalık ve hareketli caddelerinden birine dönüşüyor. Le Dit Vin hesaplı tapaslarıyla bütçe dostu bir yer. Hotel Le Yaca’nın bahçesinde Michelin yıldızlı güzel bir İtalyan restaurantı var.
L’Hysteria Restaurant’da canlı müzik eşliğinde İtalyan ve Fransız yemeklerinin tadına bakabilirisiniz. Daha çok lokallerin tercih ettik bu bölgede Fas, Hint ve Japon mutfağını deneyebileceğiniz küçük restaurantlar var. Hemen yanında büyük bir otopark alanı mevcut.
Gece hayatı için çok sık dekorasyonlarıyla Les Caves du Roy ve VIP Room St Tropez’nin dünyaca ün yapmış eğlence adresleri. Le Quai, Gaio ve L’Opera da sabaha kadar eğlencenin hiç durmadan devam ettiği, hemen yan masanızdaki 50 yaş üstü Rus milyarderlerle veya dünyanın dört bir yanından gelmiş gençlerle beraber sabahın ilk ışıklarına kadar dans edebileceğiniz yerlerden. Giyim kodu bu mekanlara girebilmek için çok önemli. Örneğin L’Opera erkekte şortlu ve çorapsız kabul etmiyor. Aynı zamanda restaurant olarak da hizmet veren mekanın en ilgi çekici yanı dansçıları. Yemek masanızın üzerinde erken saatlerde başlayan şovlar sabaha kadar devam ediyor. Rezervasyon şart, ya da çok şık giyinip kapıda kendinizi gösterecek bir duruş sergilemeniz gerekiyor içeri girebilmek için.
Kişiden kişiye değişir ama ben bir çoğunun ne müziklerini ne de ortamını sevmedim. Bu biraz da benim eğlence anlayışımdan kaynaklanıyor. Sonuçta milyonlarca insan da buna bayılıyor. Biraz yaştan, biraz yaşam tarzından; gün batımını izleyeceğim güzel beyaz bir masayı, iyi ve kaliteli müzik dinleyeceğim aynı zamanda karşımdakinin yüzünü görebileceğim mekanları ararım. Ya da iyi DJ müziği, kimsenin kimseyi rahatsız etmeden dans edebildiği konser tadında eğlenceleri. St Tropez’de hem güzel barlar, hem de çılgın gece klüplerini bir arada bulabiliyorsunuz. Eğlenceyi ve sakinliği bir arada yaşatabilen Mikonos da bu anlamda beni şaşırtan yerlerden biri olmuştu. Gitmeden önce bu kadar çok seveceğimi hiç düşünmemiştim. Detaylı olarak eğlence hayatını da anlattığım "Mykonos Gezi Rehberini" okumak isterseniz buraya tıklayın.
Plajlar
St Tropez’yi plajları ve deniz tatili olmadan düşünmek biraz eksik kalır. Kilometrelerce uzanan Pampelonne beach bölgenin en iyi plajlarına, restaurantlarına ve de gece klüplerine ev sahipliği yapıyor. Denizi tertemiz, upuzun bir kumsalı var. Fakat biz gittiğimizde plaj tarafları çok yosunluydu. Her dönem öyle mi bilmiyorum. Denize girmeyecek olsanız bile görmeden dönmeyin. Limandan sonra şehrin kalbinin burada attığını söyleyebilirim. Yanyana sıralanan çok sayıda klüpten Nikki Beach, Club 55, Tahiti ve Tabou Beach popülerlikte ilk sıradalar.
Nikki’nin beklenenin aksine bir plajı yok. Havuzu ve etrafında düzenlenen partileriyle meşhur. Club 55 dünya jet sosyetesinin göz bebeği. Plajlarda şezlong ve şemsiye için kişi başı 30-50 euro ödemeyi göze almanız gerekiyor. Restaurant’larında öğle yemeği yiyebilir ya da sadece akşam üzeri partilerinden birine katılıp sadece içtiğinizi ödeyerek ortamı keşfedebilirsiniz. Biz daha sakin olan Tabou Beach’i tercih ettik. Karnımız da tok olduğundan sadece birşeyler içmek için gitmiştik. İçeride dünya kupası maçı gösteriliyordu. O nedenle deniz tarafında kimse yokken tüm restaurantlar heyecanla Fransa’nın maçına odaklanmış kalabalıkla dolup taşmıştı. Hep bir ağızdan şarkı söyleyen, tezahürat eden ve bir yandan içkilerini yudumlayan bir sürü bronz tenli insan düşünün! Garsona merhaba dememizle kendimizi kalabalığın arasında bar sandalyelerinin üzerinde bulduk. Daha ne olduğunu anlayamadan atılan golle yanımdaki Senegal’li kadınla beraber havaya sıçramam bir oldu. Ortama uymak bu olsa gerek. İlk defa bir dünya kupası maçını St Tropez’de izlemiş oldum. :)
Tavsiyeler
St Tropez’nin eski bölgesi olarak anılan Plages La Glaye ve La Ponche’de küçük koyu ve etrafındaki okre sarısı evleriyle görülmesi gereken yerlerden. Plage de la Bouillabaisse ise etrafındaki cafe ve restaurantlarıyla çok keyifli bir koy. Saint Maxime ise upuzun sahil şeridiyle çok sayıda plaja ev sahipliği yapıyor. Şehre tepeden bakan Park Citadel’e doğru bir yürüş yapın.
Fransa’nın Venedik’i olarak geçen ve her evin önünde kendi teknesi olan Port Grimaud’a birkaç saatinizi ayırın. Buradaki cafelerde bir mola verip evlerin tablo gibi suya yansıyan renklerini fotoğraflayın.
Alışveriş
St Tropez çok pahalı bir şehir. Lüks alışveriş yapmak istiyorsanız dünya markalarının hemen hemen hepsini burada bulabilirisiniz. Çok sayıda yerel ama yinede bir o kadar pahalı mağaza var. Rue Clemenceau, Rue Gambetta ve Rue Allard alışveriş caddeleri. Ama şehrin her yerinde mağaza olduğunu söyleyebilirim. O yüzden bir akşam üzeri sokakları keşfe çıkın. St Tropez çok büyük bir yer olmadığı için yarım günde birçok yeri gezmiş olursunuz. Deri sandaletler, şapkalar, takılar ve çok şık dekorasyon mağazaları var. Altın palmiye buranın sembolü. O yüzden evinize onu hatırlatacak bir dekor eşyası alabilirisiniz. APM Monaco’nun takılarını ve Chapellerie Victor’un şapkalarını çok beğendim.
Tahiti Beach’in otoparkının hemen ilerisindeki küçük dükkanda dünya markalarını yarı yarıya bulabilirisiniz. Hatta çok çok daha indirimli sattıkları lüks kıyafetler var. Sepetlerde Missoni şortlar ve mayolar 40-60 euro civarındaydı. Etiket fiyatlarının 10 katı olduğunu düşünürsek meraklısı için bu tavsiye kesinlikle altın değerinde!
İkinci el ya da Vintage seviyorsanız Rue Joseph Quaranta’da ki Kumquat Bio’ya göz gezdirin. Özellikle Chanel marka Vintage çok fazla çeşit ürün var.
Ekim ayının sonu gibi (27-30 Ekim) St Tropez alışveriş şenliği oluyor. Birçok mağaza ciddi oranda indirime giriyor. Aklınızda bulunsun.
St Tropez’de neleri sevdim?
- Çiçekli ve panjurlu evleri
- Okre, pastel pembe ve bebek mavisi evlerle renklenmiş tablo gibi sokakları
- Deniz ürünlerini
- Şehrin her yanına dağılan sanat galerilerini
- Tatlılarını
- Brigitte Bardot ile ilgili herşeyi
- Zenginliğini asalete dönüştürenleri
St Tropez’de neleri sevmedim?
- Limandaki sahibi olduğu eczanede bana her türlü zorluğu çıkarmaya çalışan kibirli, kötü kalpli kadını.
- Çok pahalı olmasını.
- Zenginliğini gösterişe dönüştürenleri
- Fransızların kibirli milliyetçiliğini
Instagram ve Facebook hesaplarımı takip ederek gezilerle ilgili farklı fotoğraf ve videolara ulaşabilirsiniz.